İçimde Büyüyen Soru: Ya Yetersiz Kaldıysam?
- Okunduğu Gibi
- 5 Haz
- 3 dakikada okunur
Az önce “Adolesence” filmini izledim. O kadar etkilendim ki anlatamam.
Benim 2012 doğumlu bir oğlum var. Yani aynen filmdeki çocuk gibi 13 yaşında. Ve fiziksel özellikleri o kadar çok benziyor ki anlatamam.
Bu kadar benzerlik olması da beni ayrıca gerdi. O babanın son sahnedeki ağlamasına dayanamadım onunla birlikte ben de ağladım. Hala bu satırları yazarken gözlerim dolu.
Oğluma dizi biter bitmez seri halde whatsapp mesajları yazdım. Yanında olsam direk kendisi ile konuşurdum.
"I should have done better." demek istemiyorum.
Ne olur bana yardımcı ol.
Önemli olan niyet. Belki senin başına gelenlerden ben sorumluyum ama en az benim kadar, hatta benden de çok sen sorumlusun.
Sadece şunu bil: Ben seni her koşulda seviyorum. Belki bazen seni beğenmiyormuşum ya da seni hayalimdeki insan değilmişsin gibi hissettirmiş olabilirim. Ama sana yemin ediyorum ki ben seni, sen olduğun için seviyorum.
Belki seni çok eleştiriyorum ya da seni çok uyarıyorum ama bunu seni sevmediğim için yapmıyorum. Maalesef tek bildiğim yöntem bu.
Ben ne yaparsam yapayım, en sonunda sen bir mizaca, kişiliğe, karaktere, zekâya, yeteneklere sahipsin. Yani aslında etkide bulunabileceğim kısmın çok az olduğunu biliyorum. Ama seni bazen fazla zorluyorum. Açıkçası bu iş nasıl yapılır bilmiyorum. Tek bildiğim, senin başının çaresine bakan, kimseye muhtaç olmadan (maddi manevi) yaşayan bir insan olman. Bunun için de bir işinin olması gerekiyor. Aslında konu bu kadar basit.
Tüm bu debelenmelerimin arkasında bu basit sebep var: Kendi başının çaresine bakan ve kimseye muhtaç olmayan bir insan haline gelmen.
Tekrar ediyorum. Sana baktığımda hissettiğim tek şey gurur.
Ama bu, beni kızdırmıyorsun anlamına gelmiyor. Biliyorum, sana kızdığımda yukarıda söylediklerimle çelişkiye düşmüş oluyorum. “Madem beni olduğum gibi seviyorsun, o zaman neden kızıyorsun?” diyorsun. Ama ne yapayım? Senin yaşın küçük olduğu için bazı şeyleri yanlış yapman çok doğal ve ben bu yanlışları görünce önce kızmıyorum. Önce çok nazikçe uyarıyorum: bir, iki, üç. Bildiğim tüm kalp kırmayan yöntemlerle uyarıyorum ama bir şeyler hâlâ değişmeyince devreye kızgınlık giriyor. Son birkaç yılda bu noktaya geldik. En başta tahammül edebiliyordum, şimdi gücüm kalmadı. Artık kızgınlık duygumu engelleyemiyorum.
Şu an panik halindeyim. Seni kırdığım için seni uyarmaktan da vazgeçersem ne olacak?
Bak, kafamdaki en önemli soru bu.
Eğer ben seni gittiğin yoldan çeviremezsem ne olacak?
Seni üzmemek için seni uyarmaktan vazgeçersem ne olacak?
Ben seni uyarmadığım için sen yanlış şeyler yaparsan, bunun sorumlusu ben de olmayacak mıyım?
Bana sormayacaklar mı: “Oğlun bu noktaya gelene kadar neredeydin?” demeyecekler mi?
Yani iki ucu boklu değneği tutuyormuşum gibi hissediyorum. Bir ucunda seni kırmak var. Diğer ucunda senin yanlış yola girmen.
Bu değneği nasıl taşıyacağım?
Oğlum, işte senin bana yardım etmen gereken durum bu.
Tamam, seni olduğun gibi kabul ediyorum ve seni herşeyinle seviyorum. Hatalarınla, yanlışlarınla, eksiklerinle ama iyi yönlerinle de... İyi yönleri sevmek kolay. Onlar zaten iyi.
Ben seni olduğun gibi seviyorum.
Fakat sorun da burada.
Seni olduğun gibi severek seni değiştiremem. Bazı yanlış gördüğüm yönlerini de sana söylemek zorundayım.
İşte bu durum bir tezat oluşturuyor.
Bana yardımcı olman gereken şey sence de bu değil mi?
İşte sana problem.
Bu durumda yapılacak en iyi şey ne?
Açıkcası çok düşünmeden içimden gelenleri olduğu gibi yazdım. Belki yaptığım şey yanlış ama yıllardır biriken şeyler filmi izledikten sonra tokat gibi yüzüme çarptı.
Filmde, “Beni babam yarattıysa ben de oğlumu yaratıyorum”tespiti vardı. Bir de, “oğlumuzu biz yaptık ama kızımızı da biz yaptık”, diyordu son sahneye doğru.
Şunu çok net biliyorum. Hata yapmadan bir çocuk yetiştirmek imkansız. Böyle bir şeyden bahsedilemez. Hiçbir kitap, hiçbir anne/babaya doğru yolu gösteremez. Ana fikri hepimiz biliriz ama her birimizin de kendine göre bir mirası var. Bizlerin de kendimize ait mizaç, kişilik, karakterimiz var aynen çocuklarımız sahip olduğu gibi. Bu çocukların ne yapacaklarını tabi ki bizim tavırlarımız belirliyor ama bi o kadar da onların sahip olduğu özellikler de nasıl bir insan olacaklarını belirliyor.
Bir de kesinlikle etkileyemeyeceğimiz inanılmaz güçlü bir dış parametre var: Toplum. Bu öyle güçlü bir kuvvet ki bunun karşısında bizim anne baba olarak çocuklarımızın da ergen olarak durmamız mümkün değil. Ne eğitim sistemini değiştirebiliriz, ne içine doğduğumuz sınıfı, ne sosyal sermayemizi ne kültürel sermayemizi.
Pazar yerinde hiç tanımadığı serseriler tarafından bıçaklanarak öldürülen Manguzi’yi düşünelim. Her birimizin çocuğu onun yerinde olabilirdi. Bunu nasıl engelleyebiliriz ki.
Zorbalık yapan da zorbalığa maruz kalan da bizim çocuklarımız. Zorbalığı yapan çocukların motivasyonları neler? Zorbalığa maruz kalan çocukların hangi özellikleri buna sebep oluyor? Hangi anne baba çocuklarının zorbalık yapmasını yada zorbalığa maruz kalmasını ister?
Toplumsal hayat çok hızlı değişiyor. Bu değişimi anlamamız ve pozisyon almamız çok zor. Bir şekilde hayat bir hengame şekline akıp gidiyor. Her birimiz bir şeylere maruz kalıyoruz ve bu maruziyet hasarlara yol açıyor. Bir çoğumuz hasbelkader bir akıntı içinde yuvarlanıyoruz. Değiştirmeye gücümüzün yetmediği kuvvetlere rağmen hayata tutunmaya çalışıyoruz.
Oğlumun iyi bir insan olmasını istiyorum. Kendi başının çaresine bakan güçlü bir kişi olmasını istiyorum. Sorumluluklarının bilincinde bir insan olmasını istiyorum. Bunun için de bildiğimi yapıyorum. Maalesef etkide bulunma gücümün olmadığı bir çok şeyle boğuşmak zorunda hissediyorum kendimi.
Tek yapabileceğim çocuğuma sevgimi vermek ama bunu da doğru dürüst yapamadığımı hissediyorum. Bir doğru yapıyorsam bir de yanlış yapıyorum. Umarım doğrular yanlışlara karşı kazanır.









Yorumlar