Rollo May Freedom and Destiny: Özgürlüğün Krizi ve Tek Adamın Yolculuğu 2.2 (sağlıklı öfke)
- Okunduğu Gibi
- 2 Ara
- 5 dakikada okunur
Normalde Rollo May'in Freedom ve Destiny kitabının 13 alt başlığını 13 ayrı yazıda yayınlamayı planlamıştım ama olmadı. Yazdığım yazı o kadar uzun ki Tek Adamın Yalnızlığı alt başlığını 3 ayrı yazıda ele almayı uygun gördüm. Bu aynı alt başlığın 2. yazısı olacak. Önceki yazıda ilk iki alt başlığı ele almıştım bu yazıda "Özgürlüğe Giden yol Olarak Öfke" alt başlığından yaptığım alıntılar ve yorumlar bulunacak. Son yazıda ise başlıktaki son 2 alt başlığı ele alıyorum.
2.1 – Terk Edilme Korkusu - Kaderin Kabul Edilmesi
2.2 – Özgürlüğe Giden yol Olarak Öfke
2.3 – Yeşil Mavi Delikanlı - Yalnızlık ve Yeniden doğum
e. Özgürlüğe Giden yol Olarak Öfke
sayfa 59
Öfkenin psikolojisi hakkında en çok duyduğumuz şey, öfkenin bakışımızı bulandırdığı, birbirimizi yanlış anlamamıza yol açtığı ve genel olarak yaşamı akılcı ve berrak bir şekilde görmek için gerekli olan sakinliği bozduğudur. İnsanlar öfkenin özgürlüğü kısıtladığını söyler. Bunların hepsi doğrudur. Fakat bu anlatım tek taraflıdır; öfkenin yapıcı yönünü göz ardı eder.
Toplumumuzda öfkeyi çoğu kez içimize bastırılmış öfkenin bir biçimi olan kinle karıştırıyoruz; kin içimizde sürekli bir şeyleri kemirir durur. Kinde, karşımızdakinden “intikam almak” için mühimmat biriktiririz; ancak sorunu çözebilecek doğrudan bir iletişim kurmayız. Nietzsche’nin güçlü biçimde vurguladığı gibi, öfkenin kine dönüşmesi orta sınıfın temel hastalığıdır. Bu, insan olarak duruşumuzu aşındırır.
Ya da öfkeyi öfke patlaması ile, genellikle bastırılmış öfkenin anlık infilakıyla; öfke nöbetleriyle, yani patolojik öfkeyle; alınmışlık ve küskünlükle, yani çocuksu bir kin ile; ya da düşmanlıkla, yani öfkenin karakter yapısına yerleşip her davranışı zehirlemesiyle karıştırırız.
Ben bunlardan söz etmiyorum. Ben, benliğin farklı parçalarını bir araya getiren, benliği bütünleştiren, kişiyi canlı ve mevcut kılan, bize enerji veren, görüşümüzü keskinleştiren ve daha berrak düşünmeyi teşvik eden sağlıklı öfkeden söz ediyorum. Bu tür öfke, beraberinde özsaygı ve onur duygusu getirir. Bu, özgürlüğü mümkün kılan sağlıklı öfkedir; yaşamda gereksiz yüklerden bizi koparıp özgürleştiren öfkedir.

Yorumum
Bu alıntıda geçen bazı kelimeler üzerinde durmak istiyorum. Kitaptaki çeviriyi okurken hangi öfke kelimesinin tam olarak hangi orjinal kelimeden çevrildiğini görmek istedim. Birbirine çok yakın anlamdaki bu kelimelerin ingilizceleri oldukça farklı. Önce ilgili İngilizce kelimeleri aktaracağım:
anger: öfke, hiddet, kızgınlık
resentment: kin, gücenme, içine atılmış öfke
temper: öfke patlaması, çabuk sinirlenme
rage: köpürmüş öfke, öfke nöbeti
petulance: alınma, huysuz içerleme, çocuksu küskünlük
hostility: düşmanlık, saldırganlık hali
Rollo May “healthy anger” yani sağlıklı öfke kavramından söz ediyor ve bunun gerekli olduğunu vurguluyor. Öfkeyi diğer öfke benzeri duygularla karıştırmamamız gerektiğini söylüyor. Özsaygı ve onur (self-esteem ve self-worth) sağlayan öfkeyi özellikle öne çıkarıyor. Ona göre özgürlük, özsaygı ve onur için sağlıklı öfke bir zorunluluk.
Fakat ben sağlıklı öfke kavramını tam olarak anlayamıyorum. Çünkü içimdeki öfkenin Rollo May’in sınıflandırmasında nereye oturduğunu çözemiyorum. Kendimi bildim bileli öfkeli biriyim. Öfke sanki benim doğal hâlim gibi. Çok kolay sinirleniyorum—hem kendime hem başkalarına. Bunun neden böyle olduğunu düşündüğümde aklıma şu geliyor: Diğer duygularımı bastırdığım için elimde neredeyse tek ifade aracı olarak öfke kalmış olabilir.
Çocukken istediğim şey olmadığında ağlama krizlerine girdiğimi hatırlıyorum. O kadar çok ağlardım ki nefesim kesilir, bayılacak gibi olurdum. Tam olarak kaç yaşına kadar sürdüğünü bilmiyorum ama bir dönem sonra şunu fark etmeye başlamıştım: Ağlamaya başladığım anda yine nefesimin kesileceğini fark ettiğim bir an vardı ve bunu yaşamamak için özellikle kendimi tuttuğumu hatırlıyorum.
Ne zaman öfkeli bir çocuğa dönüştüm bilmiyorum. Gençlik ve yetişkinlik dönemlerimde nasıl öfkelendiğimi de tam hatırlamıyorum. Bir dönem öfkemi içime attığımı biliyorum. İçimde kızgınlık olurdu ama dışarı yansıtmamak için çabalardım. Buna rağmen hem kendime hem başkalarına çok kızdığımı hatırlıyorum. İçimde hep bir haksızlığa uğrama hissi ve bunun yanında bir de “aptallık yapma” korkusu vardı. Ne ben ne başkaları aptalca davranmalıydı.
Öfkem, Rollo May’in sınıflandırmasında nereye denk düşüyor bilmiyorum ama kesinlikle onun “sağlıklı öfke” dediği şey bende yok. Hissettiğim daha çok şu: Diğer duygularımı yaşamama izin vermediğim için elimde kalan tek duygu öfke olmuş. Utanmak, korkmak, tedirgin olmak, sıkılmak gibi en doğal duyguların bende “beceriksizlik, çaresizlik, yeteneksizlik, akılsızlık” hissi uyandırdığını fark ediyorum. Oysa öfke öyle değildi. Öfke beni güçlü hissettiriyordu. Bu yüzden diğer duyguları yaşamayı kendime hak görmemişim. Öfkeyi isteklerimi gerçekleştirmek için bir araç gibi kullanmayı öğrenmiş gibiyim.
Bu konunun bir boyutu daha var: Küçümsenmek, aşağılanmak, sevilmemek, değer görmemek… Bunların her biri içimde büyük bir öfke birikimine yol açtı. İnsan yerine konmamak çok gurur kırıcı; bu duygu da içimde yoğun bir kızgınlık oluşturdu.
Sağlıklı öfkeye sahip olabilmek için önce kendimi normalleştirmem gerekecek. Eskisine göre daha az kızıyorum ama hâlâ yolun başında olduğumu hissediyorum. Yine de geçmişe göre bir ilerleme var: Şimdi bazı duygular ortaya çıktığında bunu fark edebiliyorum. Bir grup içinde biri konuştuğunda onu aşağılayıp hor gördüğümü ya da içimden kızdığımı fark ediyorum. Eskiden olsa bunu kendime hak görürdüm. “Aptallık edene kızmak normaldir”, “boş konuşanı hor görmek haktır”, “ilgi görmek için heyecanlı konuşanla dalga geçmek gayet yerindedir” diye düşünürdüm. Çünkü kendimi onların üzerinde görürdüm. Zeki, akıllı, gözlem yeteneği yüksek biri olduğum için insanları yargılama hakkını kendimde görürdüm.
Şimdi bu tavrı sergilediğimde içimde oluşan duygu ve düşünceleri fark ediyorum. Henüz insanları yargılamamayı tam olarak başaramıyorum ama en azından bu içsel hareketleri tespit edebiliyorum.
Kızgınlığın hiyerarşik bir duygu olduğunu düşünüyorum. Öfkeye ve öfkeyi dışa vurmaya kibir eşlik ediyor. Kendini üst bir konumda gören kişi, alt konumdakine daha kolay kızabilir. Bir işçi müdüre kızamaz; kızsa bile gösteremez. Ama bir amir altındaki personele kızdığında duygusunu sergilemekte çekinmez. Aynı durum aile için de geçerli: Anne-baba çocuğa kolayca kızabilirken, çocuk büyüğüne kızsa bile bunu bastırmak zorunda kalır. Çünkü öfke ast–üst ilişkisi üzerinde gelişir.
Ben de kibirli biriyim. İçimdeki duygulara baktığımda bu kibrin izlerini net görebiliyorum. Kibir beni insanlarla arama mesafe koymaya yöneltiyor. Neden kibirliyim? Kibir neye yarıyor? Sanırım içimde ezilmiş olan benliği böylece yüceltmeye çalışıyorum. Gerçek hayatta kendimi çok başarılı hissetmesem de içten içe insanlardan üstün olduğuma dair bir kanaat geliştirmiş gibiyim. Bu sayede başkaları hakkında hüküm vermeyi kendime hak görüyorum.
İşte bu yüzden Rollo May’in “sağlıklı öfke” dediği şeyin ne olduğunu hâlâ tam olarak anlayamıyorum. İçimdeki öfke o kadar güçlü ki ortada sağlıklı bir şey bırakması mümkün değil. Yukarıda sayılan öfke türlerinin neredeyse hepsi bende mevcut. Dolayısıyla sağlıklı öfkeye geçmek için önce bu birikmiş öfkeleri çözmem gerekiyor.
May’e göre sağlıklı öfke şunları yapar:
Benliğin farklı parçalarını bir araya getirir.
Benliği bütünleştirir.
Kişiyi canlı ve “şimdi ve burada” kılar.
Enerji verir.
Görüşü keskinleştirir.
Daha berrak düşünmeyi teşvik eder.
Buradan şu sonuç çıkıyor: Benlik, farklı parçalardan oluşuyor. Benliğin parçalı yapısı üzerine küçük bir araştırma yaptım. Bazı kitaplara baktım:
Thinking, Fast and Slow – Daniel Kahneman (2020)
How the Mind Works – Steven Pinker (2007)
Internal Family Systems Therapy – Richard C. Schwartz & Martha Sweezy (2023)
The Self Illusion – Bruce Hood (2012)
Bu kitaplardan elde ettiğim bilgileri yapay zekâya özetlettim. Ortaya çıkan sonuç şu:
Benlik, tek ve homojen bir yapı değil; farklı bağlamlarda devreye giren, kısmen özerk alt sistemlerden oluşan çok sesli bir yapı. Klinik modeller bunu “parçalar” olarak anlatıyor: iç çocuk, iç eleştirmen, mükemmeliyetçi, koruyucu, sürgün parçalar… Bilişsel bilim zihin modüllerinden söz ediyor. Sosyal psikoloji ve sosyoloji ise benliği roller üzerinden ele alıyor. Felsefi yaklaşımlar da “yaşayan benlik, hatırlayan benlik, anlatısal benlik” gibi ayrımlar yapıyor.
Rollo May tüm bu farklı perspektifleri özgürlük–kader, ego–psikhe ekseninde yeniden yorumluyor. Ona göre benlik baştan çok parçalıdır: Bir yanda güvenlik, ihtiyaçlar ve kontrolle ilgili ego-benlik; diğer yanda anlam, bütünlük ve değerlerle ilgili psikhe-benlik bulunur. Bu iki düzeyi “daimonik” enerji besler. Daimonik hem yaratıcı (aşk, cesaret, üretkenlik) hem yıkıcı (nefret, saldırganlık, zulüm) olabilir. Sorun parçaların varlığı değil; bu enerjinin bastırılıp benliği bölmesi, parçaların birbirini reddetmesi. Sağlıklılık ise parçalar arasında diyalog kurarak bu enerjiyi yapılandırmakla mümkün olur. Sağlıklı öfke de bu bütünleşmenin bir aracıdır.
Rollo May, sağlıklı öfke “Kişiyi canlı ve “şimdi ve burada” kılar; Enerji verir; Görüşü keskinleştirir; Daha berrak düşünmeyi teşvik eder” diyor. Bu nedenle, sağlıklı öfkeye sahip olabilmeyi isterdim. Sanırım eskisine göre daha berrak görüyorum. Bu da en azından bu yolda biraz ilerlediğim anlamına geliyor. Belki bir süre sonra zarar veren öfke türlerinden de kurtulurum.









Yorumlar